2 Mayıs 2015 Cumartesi

KADERİ TERS KÖŞE EDEMEMEK (2)




İki dünya bir araya gelse,aşk ve huzurun yan yana olamayacağını söyleyenler olmuş.Ne kadar haklılarmış.Aşk girince kalbin kapısından,huzur çekip gidiyormuş.Bunu,arabamın içinde tünemiş,onun ortalıkta arz-ı endam etmesini beklerken daha iyi anladım.

Kendime sormam gereken sorular vardı.

Soru 1: Neden onun kişisel bilgilerini hipokrat yeminime itaatsizlik eden bir amaç için kullanmıştım?

Soru 2: Ben de tıpkı onun gibi "kaderi ters köşe etmek" zırvalığına mı meylediyordum?

Soru 3: Neden tırnaklarımı kemiriyordum? Ayrıca bu titreyen dizler de neyin nesiydi?

Aklımı kaçırmış olabilirdim belki de.Burda olmamam gerekiyordu.Ani bir refleksle gazı kökledim ama yalnızca bir kaç saniye sonra arabamın önüne dikilen bir siluet yüzünden efsanevi bir fren yapıp,kendimi koltuğa yapışmış halde buldum.Kaburgalarım iç organlarıma geçmiş gibi hissediyordum ama bunun nedeni çarpma değildi.En azından o karşımda bana dik dik bakarken bunun olması imkansızdı.Olayın ciddiyetini sindirmeye çalışırken kapı açıldı.Utancımdan sağ tarafıma bakamıyordum. "Burada ne yapıyorsun?" sorusuna cevap ararken,ağzım açık halde,ona kurduğum bir cümleyi hatırladım."Git ve mecbur kalmadıkça gelme..."

Yalan söyleyecek,mantıklı olacak gücü kendimde bulamıyordum.Tüm çekimserliğimle cevap verdim.

"Seni görmem gerekiyordu."

Bunu gerçekten de söylemiştim.İnanması zor,fakat sapına kadar gerçek.Yüzüne bakmaya cüret ettiğimde ise,benimkinin aksine umutla parıldayan bir yüzle karşılaştım.

"Lütfen öyle gülümseme.Bunun her şeyi daha kolay yapacağını mı sanıyorsun?"

Başımı ellerinin arasına aldı sonra.Yutkundum.Olacaklardan korkmuyor değildim,yine de kıpırdayamadan gözlerindeki ateşi seyretmeye koyuldum.Alnını alnıma yasladığındaysa,bana bir kez daha "keşke" dedirtti.Keşke,alınlarımızın birleştiği gibi alın yazılarımız da birleşebilseydi...

Yüzüme yüzüme fısıldadı o sakıncalı gerçeği."Bana geldin" dedi."Bana geldin...Kaderi ters köşe etmeye."

Gözlerimi kapatıp umutsuzca söylendim."Ya kader bizi ters köşe ederse?"

Hatırlamak istemediği bir çocukluk anısını hatırlatmışım gibi baktı bana."Kader bir kez daha seni bana getirdi.Artık benimsin."

Onun muydum? Kalbim boğazımda atıyordu sanki.Bu ne tehlikeli bir oyundu böyle...Torpidonun üstündeki telefonuma uzanıp bir şeylerle uğraştı.Numaramı mı almıştı? Kafamı direksiyona yaslayıp asabi bir tavırla "in arabamdan" diye emrettim.Harekete geçmediğini gördüğümde ise biraz daha artırdım ses tonumu."Arabamdan in!! Lütfen!!" Beni pek de ciddiye almadığı belliydi.Gülümseyerek indi arabadan."Görüşürüz" dedi.Benim ona yıllar önce dediğim gibi.

Yanımdan ayrıldığında,yaptığım şeyin sonuçlarını kafamda tartmaya başladım.Daha bir kaç ay evvel ona "gelme" diyen ben,şimdi kapısında ağlayan yine ben.Kesinlikle cezalandırılıyordum.Bu,benim dünya üzerindeki cehennemim falandı büyük ihtimalle.Saçlarımı toplayıp,dikiz aynasından kendime baktım.Ellerinin dokunduğu yerler kıpkırmızı olmuştu.Gülümseyen bir kadın,bana bakıyordu aynada.Nasıl bir şeyin içine düştüğümü o an anladım.Korkunçtum.Basiretsizdim.Zayıftım.Gurursuzdum.Huzursuzdum.Çünkü,aşıktım.Ve yediğim halta gülebilecek kadar cesurdum o an.Kendimle iç muhakememi,çalan telefon yarıda kesti.Ekranda "DENİZ" yazdığını görünce "şaka yaptığını söyle!" diyerek açtım telefonu.Yanımdan ayrılalı 5 dakika bile olmamıştı.

Telaşlıydı "Buraya gelmen gerek" derken.Yok artık.

"Ne saçmalıyorsun sen?" afallamıştım.Beni eve mi çağırıyordu? karısının,çocuğunun yanına?

"Bircan,lütfen.Yardımın gerek."

Sesindeki o zavallı tınıdan,gerçekten de bir şeylerin yolunda gitmediğini anladım.Adımı ilk kez söyleyişine sevinmemi engelleyecek kadar kötü bir şeyler dönüyordu.Arabadan fırlayıp bir kaç metre gerideki mavi kapıya koştum.Daha vurmadan açıldı.

İçeriden,bir kadının kısık iniltileri duyuluyordu.Deniz'in korkulu yüzüne baktım."Ne olduğunu söyleyecek misin?"

Odadan gelen rahatsız edici çığlığı duyar duymaz içeri gitti.Ben de onu takip ettim.Salonun zeminindeki manzarayı görünce ellerimi ağzıma götürmekten kendimi alamadım.Deniz'in ellerindeki kanı da o sırada farkettim.

"Yardım et" diye yalvardı.

Halının üstünde kıvranan kadına bir daha baktım."Sen çıldırdın mı?!! Ben kadın doğumcu değilim! Hastaneye gitmesi gerek."

Başını sağa sola salladı."Hayırrr!" dedi kadın.hırlar gibi çıkmıştı sesi.Ürktüm."Suyum çoktan geldi."

Deniz'e öfkeyle baktım.Suçluluk duygusunun sebep olduğu öfkeydi bu.Eve daha erken gelebilme ihtimalini elinden almıştım.Allah beni kahretsindi...

"Geç kaldık.Doğum çoktan başlamış."

Bu cümlenin ardından,kadın araya girdi."Lütfen" deyiverdi.Başka seçeneğim kalmamıştı.Deniz'e dönüp işgüzar ebe havalarına büründüm.

"Elini tut ve onu destekle"

Kadının bacaklarının arasına eğildiğimde,yüksek sesle küfrettim.Doğum gerçekten başlamıştı.Şaka değildi.Bir yerlerde bir kamera falan olsaydı,el sallamam istenseydi ne kadar sevinecektim.Ama şaka değildi,bu kadının bacaklarının arasında,dışarı çıkmak için can atan bir şey vardı.

21. yüzyılda,burada,bu beyaz halının üstünde,aşık olduğum adamın karısına doğum yaptırıyordum.Üstelik aklımda türlü düşüncelerle.Bu bebeğin olması için,ona dokunmuş olması gerekiyordu.Ben onu düşünürken,onu beklerken,o bebek mi yapmıştı? Bu da hiç yoktan canımı acıttı.Hayat adil değildi.

Çığlıklar beni kendime getirmişti."Bana bak" dedim kadına.Terli yüzünü,Deniz'den bana çevirdi."Adın ne?"

"Canan" dedi can havliyle.

"Şimdi Canan,senden bağırmamanı istiyorum.Çünkü bütün gücünü çığlık atmaya endeksledin ve bebeği itemiyorsun.Sadece ıkın anlaştık mı?"

Başıyla belli belirsiz onayladı."Ikın,nefes al,ittir" vs komutlarıyla geçen yarım saatin ardından,kollarıma sıcak,kanlı,ve ağlamayan bir şey geldi.Evet,ağlamıyordu.İnip kalkan göğsünü görmesem onun ölü doğduğunu düşünürdüm.

Bir kollarımın arasındaki mucizeye baktım,bir hayatımın aşkına,bir de yarı gülümser bir yüzle kocasına bakan Canan'a.Göbek bağı kesilir kesilmez "Bana ver" dedi Canan.Hemen uzattım.Bebeği göğsüne bastırırken,hala Deniz'e bakıyordu.Ellerimdeki kanın kokusu burnumun direğini sızlattı.Bu tabloda bir yanlışlık vardı.Ben,bu tablonun bir parçası değildim ve onu karalayan fırça da olamazdım.Az evvel onun çocuğunu doğurturken,kendi yüreğimi öldürmüştüm.Ellerimdeki kan bir doğumun değil,cinayetin kalıntısıydı bana göre.Kendimi o tablodan acilen silmem gerekiyordu.Evin çıkış kapısına yürüdüm.Arkamdan geldi.

"Bircan..."

Donuk bakışlarımı ona çevirdim."Efendim?"

Kanlı elleriyle,onunkilerden farkı olmayan ellerimi tuttu.Köşeye sıkışmıştım.Parmağındaki halkayı kandan sıyırarak çıkarttı."Bitti" diye mırıldandı."Artık birbirimizden başka gidecek yerimiz yok."

Düşündüm...Onu unutma ihtimalimi,ya da onunla olma ihtimalimi.Unutmak mı? Yok.Aşk,bisiklet sürmeye benzer,bir kere öğrendin mi,asla unutmazsın.Ne yapacaktım?

"Kaderi ters köşe edememek..." dedim kanlı ellerime bakarak.

Sinirlendi.

"Hayır.Ediyoruz.Ettik."

"Farkında değil misin Deniz? Biz kaderi ters köşe edelim derken,kader bizi yerle bir ediyor."

"Evet,çünkü sen buna izin veriyorsun. 3.kez kader diyerek beni harcıyorsun.ne olur kalsan,seni sevmeme müsade etsen..."

Avucunun arasına sakladığı yüzüğü alıp parmağına geri taktım,donakaldı.

"Biz,asla birlikte olamayacağız,anlasana..." dedim ve yalnızca bu defalığına izin verdim dudaklarıma."Bu ilk olsun,ve son." dedikten sonra dudaklarının zehirli balının tadına baktım.

Ömrüm boyunca bu anı beklemişim gibiydi.Ne olduğunu anlayamadan,parmaklarım saçlarının arasına gömüldü.Ve kendimi duvara savunmasızca dayanmış halde buldum.Ateşle oynamak değildi bu,ateşle bir olmak,ateşi yutmaktı düpedüz.Nefes almayı başarabildiğim anda "Bırak beni" diye yalvardım."Nefes nefese kalmak için güzel bi sebep seni öpmek.." dedikten sonra alnını alnıma yasladı yine.

"Cehennnemde çok pis yanacağız" dedim dehşete kapılarak.Kendime hayret ediyor,fakat gülümseme dürtüme engel olamıyordum.Aldığım cevap beni günahın içine içine itecekti ama benim sesim bile çıkmayacaktı.

"Olsun...En azından bir şeyi birlikte yapmış olacağız..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder