22 Mart 2015 Pazar
ERKEKLER AĞLAR
Şiirlerim gözüme dizine dursun be kadın! Böyle gidilir mi? Onca yaşanmışlık bir çırpıda buruşturulup atılır mı çöpe? Geriye dönüp sevgilinin yaşlı gözlerine bakma lütfu dahi gösterilmez mi?
"Yok" diyorum pervasız yüreğime,"Senin kadının değil bu,o kalkışmaz seni terketmelere." Fakat biliyorum buna cüret ettiğini,gördüm.Kitaplarını,cam fanustaki varlığıyla yokluğu bir olan çirkin japon balığını,o çok sevdiğim "Sen" kokulu pembe yün hırkanı bile alıp gittin.Bunun yanında tasın tarağın lafı mı olur?
Sevmedim bu vicdansız,gözüpek kadını ben.O kim ki beni gidişinin ardından esen rüzgarla başbaşa bırakıyor?
Susmuyor telefonlar o günden beri,eş dost baş sağlığı diler gibi konuşuyor benimle."Kimse ölmedi!" diye haykırmak istiyorum ahizeye.Bağırsam,küfretsem hoşgörürler mi beni acaba?Herkes hoşgörse,Kenan'ın görmeyeceği kesin.Her gün arayıp "İlhan Abi,ne oldu senin yazı?" diye soruyor.Dergi beklemezmiş! Yazamadığımı,tıkandığımı söyleyebilsem keşke ona.Anlatacak birşey kalmadığını,hissettiğim tek şeyin senin yokluğun olduğunu ve bu yokluğun tasvir edilemeyeceğini söyleyebilsem...
Sevinmem gerekmez mi bu duruma?Sonuçta,ayaklarımı senin şu beyaz sehpana istediğim gibi uzatabilirim.Çıkarıp top haline getirdiğim çoraplarımı kanepenin dibine atabilir,diş macununu ortasından sıkabilirim dilediğimce.Hafta iki gün ıspanak yemek zorunda da değilim hem.Arıyorum bizim sokağın sonundaki Dürümcü Hamdi Usta'yı,kapıya kadar getiriyor kayıntıyı."Erkekler acıyı yalnızca çiğ köftelerinde sever" derdin ya hep,ben çiğ köftemde bile sevemiyorum acıyı.Biraz da göbek yaptım sanırım ama boşver,"Saldın kendini" diyecek biri de yok artık.Ohh be!!
Canım sıkıldı yine,dur bi cigara yakayım da öyle devam edelim.Senin o külliyen karşı olduğun,"İçme şu zıkkımı" dediğin kaçak sigaralar bunlar,sen görme diye parkelerin altına zulalamıştım.Dumanı,ezberlemiş gibi salına salına uçup senin kolalanmış dantel tüllerine siniyor.Görsen,delirirsin fikrimce.Çıkarıp yıkayayım bari diyorum ama ne denli tembel bir herif olduğum gerçeğini bir kenara bırak,perdeleri çıkarmaya yeltendiğim anda,sürekli bizi gözetleyen melehat kılıklı karşı komşumuzla göz göze gelince içimdeki o minicik heves kırıntısı da semerinden boşanıp kaçıveriyor.İki bina arasındaki o ufacık boşluğa,görüntü kirliliği yaratması pahasına bir bina daha dikilmesi için dua ediyorum o zamanlarda.
Böyle atıp tuttuğuma bakma sen.Aslında hasretinle küfelik oldum.Meczup oldum,söylediklerimin sineye çekilmesini umarım elbette.Ama bundan sonra söyleyeceklerimi sineye çekme,düşün.Bir kibrit çak yüreğine de,bak bakalım ne var ne yok o güzel yerde.
Söyle bakalım şimdi.Sen,"Yazık değil mi bana?" deyip giderken,arkandan içten içe "Gitme" diye yalvaran fakat görünürde dut yemiş bülbüle dönen bu adama yazık değil mi? Yazık değil mi balkonda bekleşen boynu bükük menekşelere?Yazık değil mi kapıların kollarına ki senin dokunuşlarından mahrumlar? Susuz gölgemin altında kıvrılan boş kağıtlara ve öksüz bıraktığın anılara..."Bana" diyorum,bana yazık değil mi?
Diyeceğim o ki kadın,kanımda kalemim de kurudu sen gidince."Geri dön" demeye hala yüzüm varken istiyorum bunu.Geri dön,varlığınla sustur evimde sızlanan yokluğunu.Nefesini menzilime kavuştur.
Geri dön,gözlerim yerine kalemim ağlasın artık...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder