1 Nisan 2015 Çarşamba

KANLI PEMBE

 

Toz pembeyle başladı beni sevişinin hikayesi.O rengarenk pazar sokağının kalabalığında yürüyoruz seninle.Öyle çok şey oluyor ki o kalabalıkta...Fakat hiç biriyle ilgilenmiyorum sen bir adım solumdayken.

Başında o siyah,örgü bere var yine.Ne çok seviyorsun onu.Ama benim seni sevdiğim kadar değil elbette.Annelerinin eteklerine yapışıp,ağlaya zırlaya bir şeyler isteyen çocukların,bağıran tezgahtarların arasından sıyrılıyoruz.Gözüme pespembe pamuk şekerler ilişiyor.Neredeyse beni sevişin kadar pembeler.Yüzüm aydınlanıyor onları görünce,çok seviyorum,biliyorsun.Satıcıyı durdurup "en pembesini istiyorum" diyorsun.Adamcağız kalakalıyor bu isteğin karşısında.Yine de en pembe olduğuna inandığı birini veriyor.Bana uzatırken öyle bir ifade var ki yüzünde,pamuk şekeri unutuveriyorum.Şaşkın bakışların üzerimde hala.Dudaklarımı şekere gömüyorum,ağzıma yüzüme bulaştırışıma gülmeden edemiyorsun.Hem,ne de güzel gülüyorsun.Hep gül sen.

Küçük bir parça koparıp ağzına tıkıştırıyorum sen gülerken.Tek hamlede sorunsuz yuttuktan sonra,elin elime dokunuyor.Aslında dokunmak değil bu,tutuyorsun düpedüz.Gözlerin öylesine güzel bakıyor ki,sorsan en güzel benim o dakikada.Kısacık bir buhran sonrası tutuşun karşılık buluyor.Sıcacık ellerin var,ilk kez oluyor bu.

Yol boyu küçük adımlar atıyoruz.Biliyorum ki,bugün benden daha mutlu tek bir insan evladı bulunmaz.Mutlu olmamak elde mi? Sen, ben iken.Ben,sen iken.

Sen yanımdayken etrafa bakmak gibi bir gaflete düşüyorum.Gözlerim şaşkınlıktan sonuna değin açılıyor.Ne zaman bu kadar ıssızlaştı bu semt? Kuşlar,kelebekler,sokak köpekleri neden kaçışıyor bizi görünce? Neden üzerine bastığımız toprak,toza dumana gidiyor? İnsan cesetlerinin kaldırım kenarlarına yığılışı neden? Ne diye kandan yağmurlar boşanıyor pamuk şekerimin üzerine?

İçim ürperiyor.Hani gittiğimiz yerlere bahar götürecektik biz?

Elimi bırakıyorsun sonra.Benimki kadar kederli olan yüzün,uzaklaşıveriyor benden.Neler olduğunu öğrenip geleceğini söylüyor ve beni bırakıyorsun."Gitme" diyemiyorum.Sen gözden kaybolduktan az sonra,bir toz bulutuna yoldaşlık eden 3-5 asker görüyorum.Ellerinde silahlar,ve kesinlikle onları kullanmaya yeminliler.Yutkunuyorum ve her nasılsa senden evvel muvaffak oluyorum hakikate.Bu bir,SAVAŞ!!

Ve biliyorum ki,bu savaşta taş üstünde taş dahi bırakılmazken, bizim sağ kalmamız imkansız olacak.Askerlerin beni fark edip,dizlerimin üstüne çökertmeleri ve silahlarını başıma dayamaları uzun sürmüyor.

Bir kez daha ürperiyorum.Son dileğim,senin geri dönmemen.Ve o bile gerçekleşmiyor.Sokağın sonunda beliriveriyor güzel yüzün.Güzel ve korkulu...Şiirdeki gibi.

Başımı "gelme" dercesine sallıyorum.Ama öyle inatçısın ki...Buna engel olabilecekmişsin gibi koşuyorsun var gücünle.Gözyaşlarım izin verdiğince bağırıyorum sana: " Gelme! Kaç!"

Yine dinlemiyorsun beni.Zaten ne zaman dinledin ki? Artık görüyorum gün gibi,sen de az benim kadar,öleceksin.Tesellim,senden önce gidişim olacak belki.Senin gidişini seyretmek zorunda kalmayacağım.

Başıma dayanan soğuk metal ileri geri hareket edince,gözlerimi yumuyorum.Hala bana doğru koşuyorsun,öyle değil mi?

Kaynar..Ama çok kaynar bir şeyler hücum ediyor beynime.Senli hatıralarımdan koparıyor acımaksızın.

Ve ben,haykırarak uyanıyorum beni sevişinden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder